TARO SHINODA


Taro Shinoda 1964’te Tokyo’da dogdu, ayni sehirde yasiyor. Çalismalari genellikle bilim, uyum ve arzu konulariyla ilgili. Üç ay boyunca ziyaretçi sanatçi olarak bulundugu Los Angeles’ta Shinoda engawa’yi (mimariyi, yani ev içi alani bahçeden, yani büyülü alandan ayiran geleneksel manzara izleme sahanligi) model alan bir karavan insa etti. Evreni, insan eliyle, ideal bir alan düzenlemesi araciligiyla temsil etme denemesi olarak geleneksel Japon bahçesi Shinoda’nin çalismalarinda tekrarlanan bir konu. Çalismalari, gündelik hayatta genellikle fark edilmeyen bir bakis açisi dönüsümü yaratiyor. Shinoda’nin son dönemde katildigi sergiler arasinda “A Tale of Two Cities: Busan Biennale 2006/Iki Sehrin Hikâyesi: Busan Bienali 2006” (Kore), “Buried Treasure: Taro Shinoda/Gömülü Hazine: Taro Shinoda”, Roy ve Edna Disney Calarts Sahnesi (Los Angeles, 2005), “Roppongi Crossing/Roppongi Geçidi”, Mori Sanat Müzesi (Tokyo, 2004), “Time After Time: Asia and Our Moment/Zaman Geçerken: Asya ve Yasadigimiz An”, Yerba Buena Sanat Merkezi (San Francisco, 2003), “Centre of Attraction: The 8th Baltic Triennale/Çekim Merkezi: 8. Baltik Trienali” (Litvanya, 2002), “Yokohama 2001: Uluslararasi Güncel Sanat Trienali” (Japonya, 2001) sayilabilir.

Telefon Hatti

Kötü bir yer degil burasi,
ama tüm toprak asfalt kapli, bisikletime binerken,
tüm elektrik akimlarini ve elektro-nabiz atislarini bertaraf ederken,
suyun çaglayisini, bulutlarin süzülüsünü özlüyorum.
Bugünlerde eski becerilerimi canlandirmaya verdim kendimi,
ay yansimasi iletim teknigimi.
Her gece ay battiginda
Disarida bisikletime binip saatlerce
o teknigin ne oldugunu hatirlamaya çalisiyorum.
Birçok gecemi buna adadim,
ama daha çok yolum var
eskisi kadar usta olana dek bu teknikte.
Nasil gördügün her sey hiç de göründügü gibi degilse,
sezgilerin de sana tüm bilmen gerekenleri söyleyemez.
‘Amerikan Uygarligi’ denen kavram,
Her seyin bildigimiz haline öyle nüfuz ediyor ki,
gerçek olarak var olanin da üstünde bir sey varmis gibi geliyor.
Gelecegimiz arkamizdan sezdirmeden yaklassa da,
geri geri yürümeye alisik olmasak da,
birer yetiskin olarak bu teknikleri ögrenmek zorunda oldugumuzu düsünüyorum.