ATOM EGOYAN


Atom Egoyan Ermeni anne ve babanin çocugu olarak 1960’ta Misir’da dünyaya geldi, Kanada’da büyüdü, Toronto’da yasiyor. Sinema, televizyon ve tiyatro alaninda çalismalar üretti. Uluslararasi film festivallerinde kazandigi sayisiz ödül arasinda, Cannes Film Festivali Büyük Ödülü ve Uluslararasi Elestirmenler Ödülü ile iki Akademi Ödülü adayligi da bulunuyor. Filmleri dünya çapinda büyük retrospektiflerde gösterildi ve çalismalari hakkinda birçok kitap yayimlandi. Egoyan’in enstalasyonlari Kanada’da ve Venedik Bienali dahil dünyanin birçok yerinde müze ve galerilerde sergilendi. Samuel Beckett’in dogumunun yüzüncü yili kutlamalari çerçevesinde Nisan 2006’da Egoyan’in elestirmenlerden övgü alan -ve Irish Times gazetesinin Egoyan’i “En Iyi Yönetmen” ödülüne layik gördügü- Beckett yorumu Eh Joe, Dublin’de Gate Tiyatrosu’nda ve daha sonra Londra’da West End’de sahnelendi. Egoyan’in Wagner’in “Die Walküre”sinden uyarladigi yapimi Nisan 2004’te Kanada Opera Kumpanyasi tarafindan sahnelendi, Eylül 2006’da Four Seasons Centre for the Performing Arts’in açilisinda ise “Nibelungen Yüzügü Dörtlemesi”nin tamami sahneye kondu.

Auroralar

Aurora Mardiganian, ailesi 1915’teki trajedide öldürüldükten sonra vatanindan sürülen bir Ermeni’ydi. Birlesik Devletler’e hayatta kalan agabeyini bulma umuduyla ayak basti. Ellis Adasi’nda onu ailelerine kabul eden ve kayip kardesini bulmak için gazetelere ilanlar veren New York’lu bir Ermeni çift tarafindan karsilandi.
Hikâyesi, ticari potansiyelini hemen fark eden Hollywood’un dikkatini çekti. Basindan geçenler 1918’de film haline getirildi, Aurora’nin da filmde genis bir rolü vardi. Film “Ruh Müzayedesi” adiyla gösterime girdi ve Aurora beklemedigi ve istemedigi bir sekilde, çok kisa sürede yildiz oldu.
Ünlü olmanin baskisiyla -henüz birkaç yil öncesinde ailesini kaybetmenin travma sonrasi stres bozuklugu da eklenince- giderek kedere gömülen Aurora, intihar edecegi tehdidiyle tanitim turnesini yarida birakti. Bunun sonucunda yerine geçecek yedi Aurora ‘benzeri’ bulundu.
Bu gerçek bir hikâye.
Bu enstalasyondaki yedi Aurora, filmin 1918’de gösterime girmesinden önce yayimlanan Aurora’nin basindan geçenlerle ilgili yayimlanmis bir metinden parçalar okuyorlar. Yasayan tanikliklarin yoklugunda dehsetin dogasini anlamak için bu tür aracilara bagimli kaliyoruz.
Aurora Mardiganian’in hikâyesinin filmi kayip (on dakikalik bir makara hariç) ama bu enstalasyon Aurora’nin ruhunu beyaz perdeye geri getirme tesebbüsü. Ait oldugu yer burasi mi? Baska birisinin travmasini özümsemek için performansin öznelligine mi bagimliyiz?
Tarihin bizi eglendirmesi mi gerekiyor?

Taniklik (Kutlug Ataman)

Bes yasinda küçük bir çocukken Kevser abla bana her gece masallar anlatirdi. Yatak odasi tamamen karanlikti. Varliginin tek kaniti sesiydi. Kevser’in masallarinda Anka kusuyla tanistim, kanatlarinda aylarca Kafkas Daglarinin üzerinde uçtugum kus. Anka kusu bana “gak” dedigimde su, “guk” dedigimde uylugundan koparip et verdi. Daglarin öte tarafina kondugumda öyle uzun boylu bir Devle savastim ki, basi bulutlara degiyordu, baslarini kestigim Ejderhanin baslari ben kestikçe çogaliyordu.
Yillar sonra 70lerde, o tiksindirici kelimeyi, ‘Ermeni’yi kesfettigimde, Kevser’in Ermeni oldugu yolunda fisiltilar duydum (kimden hatirlamiyorum). Nasil olurdu? Sorulacak tek kisi annemdi, ve sordugumda yüzünü tedirginlik kapladi. Diyebildigi tek sey “sss!” oldu, bu da bu konuyu bir daha açamayacagimi anlamama yetti. Kevser abla hakkinda habis dedikodular yayacak kisi ben olamazdim, dolayisiyla sustum. Ne de olsa herkes onu seviyordu.
Bugün, ayni çocukken Kevser ablanin masallarini dinlerken oldugum gibi, hala karanlik bir odada, Devlerle ve Yedi Basli Ejderhalarla savasiyorum.
Kimdi Kevser abla?
Taniklik benim karanligimi ifade ediyor, Kevser abla’nin sesi bana rehberlik ediyor. Onun hakkinda oldugu kadar benim de hakkimda.