NANCY DAVENPORT


Nancy Davenport 1965’te Kanada’nin Vancouver sehrinde dogdu, New York’ta yasiyor ve çalisiyor. Davenport, Toronto’daki York Üniversitesi’nden mezun oldu ve yüksek lisansini 1991’de New York’taki School of Visual Arts’ta tamamladi. Sanatçi, simgesel mimari biçimleri, kati ideolojilerin basarisizligi ve bireyler ile kurumlar arasindaki degisen iliskileri incelemek için fotografi kullaniyor. Tüm çalismalari dijital teknolojinin zamansal belirsizligini vurgular ve belirli fotografik tarihsel dönemlere gönderme yapar. Yapitlari Nicole Klagsbrun Galerisi (New York, ABD), Gardener Sanat Merkezi (Ingiltere), 25. São Paulo Bienali (Brezilya), MIT List Sanat Merkezi (ABD), Uluslararasi Fotograf Merkezi’nde düzenlenen 1. Fotograf ve Video Trienali (New York), Singel International Kunstcentrum (Antwerp, Belçika) ve Fotograf ve Çagdas Sanat Galerisi’nde (Turin, Italya) sergilendi.

Apartmanlar

Nancy Davenport’un “Apartmanlar" serisindeki tüm fotograflar tipik bir New York mimari üslubunu yansitiyor: ‘beyaz tugla mucizeleri’ adi da verilen sahte-modernist apartman binalari. Bu binalar altmislarin sonu/yetmislerin basinin ünlü bazi belgesel fotograflarina atifta bulunan bir dizi ‘radikal’ olayin da sahnelendigi yerler (1972 Münih rehine krizi, Chris Burden’in 1973 tarihli performansi “747”, vs.). Davenport’un imgeleri, bu imgeler ve olaylarla ilgili anilarimizi, dijital teknolojinin zamansal muglakligina ve sadece totaliter ideolojilerin geçerli oldugu bir kültürde toplumsal degisim arzulamanin tekrarlanan ikilemine vurgu yaparak, temelden karmasiklastiriyor. Fotograflar, duygularini belli etmeyen bir mizah anlayisiyla geçmisle gelecek arasinda yankilaniyor ve “Apartmanlar”in ilk defa New York’ta sergilenmis olmasiyla daha da dokunakli hale geliyor -Dünya Ticaret Merkezi’ne 11 Eylül 2001’de yapilan saldirilardan bes gün önce.

Kampüs

“Kampüs” serisi ile Nancy Davenport üniversiteyi idealizm ve hayal kirikligi ile yüklü bir mekân; ayaklanma ve durgunluk tarihlerinin dadandigi bir alan olarak betimliyor. Tüm fotograflarda ya Vietnam karsiti protesto gösterilerinin yapildigi ya da 1968 ögrenci eylemlerinden kisa süre sonra insa edilen Brütalist binalar yer aliyor. Bu imgelerin bazilarina, yakin dönemin savas karsiti gösterilerinden dijital olarak çogaltilmis ve abartilmis parçalar eklenmis, diger bazi imgelere ise mantiksiz ve kiyametvari isik efektleri uygulanmis. Konuyla ilgili “Haftasonu Kampüs” baslikli DVD ise hayali bir üniversitenin girisi boyunca geçiyor. Bu film yüzlerce fotograftan olusturuldu ve ekran boyunca bir takip çekimi gibi yavasça ilerleyen animasyon bir montaj. Film devam ettikçe, bir kazalar ve taniklar yumaginin önünden geçiyoruz -ögrenciler, ögretim üyeleri ve polislerin portreleri. Filmin degisen isik efektleri ve yatay hareketi filmin sürekliligini taklit ediyor ama kinetik efektler hakim durgunluga temel bir zitlik içerisinde olmaktan kurtulamiyor. Bu hem asiri bir süreklilik sahnesi, hem de insafsizca tikanik -duraklamis bir toplumun resmi. “Kampüs” fotograflari gibi DVD de simgesel bir toplumsal mekân olarak üniversite hakkinda derin bir kararsizlik yansitiyor ve bu kurumlarin kosullari ve hedefleri konusunda sorular uyandiriyor.

Isçiler

“Isçiler” baslikli çok ekranli DVD enstalasyonu için Nancy Davenport küresel bir sirketin fabrikalarinin ve çalisanlarinin fotografini çekti. Yaygin bir taseronluk hattini -endüstriyel isletmelerin Avrupa’da kapatilmasi ve Asya’da açilmasi- takip ederek çesitli is yerlerine yolculuk yapti. Davenport, her bölüm için bu farkli mekânlardan fotograflari kaynastirdi ve ortaya çikan montajin parçalarindan bir animasyon üretti. Döngülenmis (Luplanmis) bölümler çok sayida ekran üzerinde sürekli hareket ediyor ve hem gerçek hem de hayali mekânlarda uzun bir isçi sirasinin ilerleyisini takip ediyor. Bu çalisma bir izleyici kitlesi önünde gösterilen ilk filmlerden ikisine, Lumière’in La Sortie de Usines Lumière/Isçilerin Lumière Fabrikasindan Çikisi’na (1894), ve George Méliès’in Le Voyage dans la Lune/Aya Yolculuk’una göndermede bulunuyor. Kapitalist gelismenin daha erken bir anina bagli Méliès/Lumière çatallasmasi içinde bulundugumuz anla çarpici bir iliski kuruyor. Davenport, dönüsmüs ve tamamen çagdas bir çerçevede bu iki ikonlasmis filme göndermede bulunarak emegin tarihsel temsili ve çagdas endüstrinin karmasik toplumsal dönüsümleriyle ilgili sorular ortaya koyuyor. Çalisma, günümüzün karmasikligini kayda geçirmek amaciyla -sirket ‘kültürü’ hakkindaki fikirleri ve cemaat ve yerellik kavramlarini degistirerek- fotografla film arasindaki alani kesfe çikiyor.